5 Haziran 2012 Salı

Türkiye'de Orta Çağdan Yeni Çağa Açılan Kapı

Dini bilen birisi varsa, eğer ki Kur'an okumuşsa gerçekten, üzerine de biraz belgesel falan izlemişliği, Google karıştırmışlığı varsa dinin hikaye olduğunu söyleyebilir. Turan Dursun'un öldürülme sebebi de budur kanımca. Ve bakınca Turan Dursun gelmiş geçmiş en büyük din alimlerinden birisidir. İşte tam da bu hikaye olma durumu, dini anlamış kimselerce dinin halk üzerinde baskı aracı olarak kullanılabilmesini sağlamaktadır. Dinin ne amaçla ortaya çıktığını anlamış kimseler, dini bahane ederek halkı istedikleri yönde yönlendirebilme gücüne sahip olurlar.

Tabi ki bu durumun kapitalizmle etkileşimi önemlidir. Din bir sömürü aracı olarak Orta Çağa hitap eder. Ve dinin baskısının artması da artık etkisinin azalmaya başladığının habercisidir. Bu yüzden Türkiye için bu olanlar bir gelişme sayılmalıdır, benim bakış açımdan. Çünkü, 2000'li yıllarda bile tamamen Orta Çağ feodalizminin zihniyetiyle yaşayan, çalışan, iş kuran hatta patronluğa kadar ilerleyen insanların ülkesidir burası. 

Her ne kadar kabul etmesek bile kendi ailelerimiz dahi (kalkıp da ne kadar doğudaki Kürt halkı tabir edilen insanları onlar önce toprak ağalığı sisteminden kurtulsunlar diye eleştirseler de) Orta Çağ zihniyetiyle yaşamaktadırlar. Her Türk ailesinin yapısı, Bu topraklarda büyümüş her bireyin yaşayışı ve daha da vahimi beklentileri tamamen feodal sisteme uymaktadır. Bunun örnekleri için uzaklara gitmek gereksizdir.

Bu eleştrilerim kesinlikle sadece siyasal islamcılara ya da liberal demokratlara değil. Bence buradaki en büyük suç, bu zincirleri kırmamakta direnen, kendisini ilerici atfeden (malesef) sözde Atatürkçülerindir. Sözde diyorum, çünkü Atatürk'ün kırmaya çalıştığı hiçbir gelenekselci zinciri kırmayıp, kara düzen hayatına devam eden, ileri toplum anlayışına ve hukuka sahip çıkmayan bir toplumun bireylerinin ilerici olduğunu söylemek toplum bilimlere yapılacak bir hakaretten öteye gidemez. 

Tam da bu yüzden toplumun ilerici olduğunu atfeden, aşırı derecede gelenekselci, sonradan görme kesimi ile, gelenekselci olduğunu kabul eden, aşırı derecede tutucu kesmini çıkardığımız zaman geriye fazla bir insan kalmamaktadır. Bu da Türk toplumunun hala Orta Çağda olduğunun kanıtı niteliğindedir. Ve bu yüzden kapitalizmin ülkede gerçek bir sömürü düzeni kurması, malesef Türkiye adına bir ilerlemedir. Yapılanların kötü olduğu kabul edilmeli, ama bu süreci en az zararla atlatmak için tarihten ders alınmalıdır. Kısacası matbaanın ülkemize alınmamasıyla başlayan süreç asla hızlanmamıştır, ve bütün bu yaşananlar hala Avrupa'nın 300 yıl gerisinde olduğumuzun kanıtı niteliğindedir.

2 Temmuz 2011 Cumartesi

Kendi içime, çok uzağa

Senin sevdiğin gibi 
Gittim, bu sefer
Kendi içime, çok uzağa
Dönmemek üzere bir daha
Binip bir şeylere
Ne fark eder
Otobüs ya da trene
Ya da otostopa ilk durana
Gittim 
Kendi içime, çok uzağa
Suçlamadım seni, bu sefer
Yargılamadım da 
Kaçmadım hiçbir şeyden
En önemlisi kendimden
Sadece gittim
Kendi içime, çok uzağa
Ne yeni bir hayata,
Ne başka sorulara,
Ne aranası cevaplara
Sessizce gittim
Kendi içime, çok uzağa
30.06.2011
Denizli

“XXL” Değer-sizlik

( Üzerine alınanlara, ve alınması gerekenlere: )
Sizin kelimeleriniz ve anladıklarınız... Bunlarla ilgilenmiyorum artık...
Mümkünse anladıklarınız, hak verdikleriniz, size kalsın; duymasam, bilmesem daha iyi. Ah, ne büyük aptallık! Bilmeme şansım yok değil mi artık... 
Asla bir süper kahraman olmadı etrafta, sizleri kurtaracak. Bunu anlamak sizin için ne kadar zor, tahmin edebiliyorum. Ama değersizliklerinizi, değerler haline getirme sevdalılarınız yok mu? Buna bahaneler bulanlarınız hele... “Memnun değilim böyle olmaktan ama...” ile başlayan içi boş cümleleriniz ve hiç emek vermeden elde edeceğinizi sandıklarınız... 
Yarım yamalak yaptığınız işlere verdiğiniz “XXL” değerler, kendinizi yaptıklarınız aracılığıyla özel hissetmeye çalışmanız... Bu özel olma halini sonsuza dek korumak için dinleri icat edip, sonra ona sığınanlarınız yok mu? Tabi böylece hep hayatta(?) olacağınızdan, işlerinizi “öbür” dünyaya bırakıp, burada tembellik yapma şansına sahip olabilirsiniz. Hatta dünyayı bok götürebilir ve siz de “cennet” rüyaları görürsünüz. Cenneti bir başka yerde arayacak kadar zeki(!) olduğunuz için, getirip bu dünyada kurmayı akıl edemezsiniz.
Ya o karakteri oturmamış, yoz ve içi boş karakterlerin, aşkı(?) anlattığı filmlere yaptığınız yorumlar... O karakterleri yüceltenleriniz, ve etrafınızdakileri onlara benzetmeye, o karakterlere oturtmaya çalışanlarınız... Bir de kendilerini o karakterlere oturtanlar var... Değersizce yaşadıklarınızın ve saçma sapan imgelerle kurduğunuz beklentilerinize göre yaptığınız yanlış seçimlerin doğurduğu acıların sonuçlarını başkalarına ödetirkenki davranışlarınıza verilebilcek bir “XXL” değer değil mi o karakterler? Birilerinin size kendinizi “doğru” hissettirmesi ne kadar güzel, tabi! Yazık diyebiliyorum sizlere... Bir insan kendisinden bu kadar uzak nasıl olabilir ki?
Bunların tamamı yükselme egolarınızla alakalı tabi! Arşa yükselmek hayalleri kurmaktasınız elbette... Çünkü siz bunu hak ediyorsunuz. Bunun için ezebildiğiniz her insanı, maddi ve duygusal anlamda ezebilirsiniz. Birilerinin üzerine basmadan onların üzerinde olamazsınız muhakkak. Savunmanızın hazır olduğundan eminim: “Doğanın kanunu bu!” Ama bu lafın üzerine, çıkıp da insanın ne kadar özel olduğundan bahsedenleriniz yok mu? Kendi iç çelişkilerinden bihaber... Ama kabul ediyorum bu da bir başka “XXL” değer size var olduğunuzu ve “doğru” olduğunuzu hissettiren.
Peki bütün bu değer(!)lerin üstünde bir değeriniz yok mu? Ah, tabi ya! Tüketmek... Çocukluğunuzdan beri, size ailelerinizin, TV’lerin, sinema filmlerinin, çizgi romanların ve nihayet okulların öğrettiği tek şey buydu değil mi? “XXL” değerler, “XXL” tüketim anlamına geliyordu çünkü. Ve sizin egolarınız öyle büyüdü ki, korumadınız elde ettiklerinizi. Harcamaya başladınız, kendi doyumsuzluğunuzla önünüze her geleni. Ve bitince buruşturup çöpe atmak kolay oldu sizin için, nasıl olsa geri dönüşüm kutusu vardı artık...
Ne zaman farkına varacaksınız, etrafınızdan çok kendinizi tükettiğinizin; bunu bilmiyorum fakat git gide daha da değersizleştiğinizi, işe yaramazlaştığınızı görebiliyorum, hissedebiliyorum. Sizse o içinizi çürüten sıradanlık denizinden çıkamayacak kadar korkaksınız ve bundan şikayet edecek kadar onursuz... Malesef ki gün gelip geriye baktığınızda, şu anda ebeveynlerinizin geçmişle ilgili yaptıkları salak yakınmaları, sizin de yapacağınızı bilmek benim için sadece elem verici...
Ve ben, artık her dokunduğumda dışardan güzel ve diri görünen birşeyin, içten çürümüş olduğunu fark etmekten, her seferinde o iğrenç çürük et kokusunu solumaktan, her tutmaya çalıştığımda bir parçasının yapış yapış elimde kalmasından sıkıldım. Ve bu yüzden; o, her geçen gün kaybettiğiniz değerlerinizi geri kazanamadıkça daha da yozlaşan önce ruhunuz, sonra bedenleriniz size kalsın. Ben, bu sistemin bir parçası değilim artık. Kaybettiğiniz vicdanlarınıza sığdırarak, kendi değerlerinizi başkalarının değerleri ile beraber harcamanızı, sadece uzaktan izlemeyi seçiyorum. Elveda.
30 Haziran 2011

11 Haziran 2011 Cumartesi

Seçim Sonrası Kurulacak Hükümetten Sığ Beklentiler

  • Okullarda fiyatların sürekli artıp, kalitenin sürekli düşmesinin gerçek sorumlularının bulunup yargılanmasını istiyorum. Tahminen bir kaç döneme ait rektör, rektör yardımcısı, hükümet mensupları, milletvekilleri, tarım ve köyişleri ile maliye bakanları, başbakanlar ve diğer bakanlar bunun sorumluluğunu üstleneceklerdir.
  • İnternete sınırsız, filtresiz ve ucuza bağlanmak istiyorum. Bunu engelleyecek kişilerin yargılanmasını talep ediyorum.
  • Bira ve diğer alkoller ile sigara üzerindeki dolaylı verginin kalkmasını talep ediyorum, birayı 1TL'ye içebilmek istiyorum, konulan verginin dolaylı olmamasını talep ediyorum. Dolaylı vergi uygulamasını başlatan her kimse bu kişinin halkı kandırmaktan yargılanmasını talep ediyorum.
  • İnternet üzerinden uluslararası alışverişin yaygınlaşmasını talep ediyorum, bireylere uygulanan fahiş vergilerin kalkmasını ve bireylerin ithalatçı firma tekelinden kurtarılarak, özgürce alışveriş yapabilmesini, kotalar ve prosedürlerle uğraştırılmamasını talep ediyorum.
  • Vergi sisteminin yenilenip çaydan, sütten, sebzeden alınacak verginin pırlantaya aktarılmasını istiyorum. Memlekette o kadar evlenen adam var, kesin karşılar.
  • Sendikamı istiyorum, köleleştirilmek istemiyorum.
  • Sokaklarda insanlara laf atanların en ağır şekilde cezalandırılmasını istiyorum.
  • Güvenpark'ta polis şeridinin dağıtılmasını, ve etrafta gezmelerini, demokratik hakkını savunan insanlarla değil de; iki adım ötede Kumrular Sokakta yürürken çantanızı açan hırsızlarla, Yüksel'de önünüzü kesen gaspçılarla mücadele etmelerini istiyorum.
  • Kadın ya da erkek fark etmez, eşini dövenlere karakollarda iyi davranılmasın istiyorum, işkenceyse ona edilsin mümkünse...
  • Siyasi suçlu kavramının, zorunlu askerlik kavramının kalkmasını istiyorum.
  • Seçim sisteminin değişmesini, tamamen yerelleşerek Türkiye'nin 550 seçim bölgesine bölünmesini, her bölgeden sadece 1 aday milletvekili olacak şekilde seçimlerin yapılmasını, bu sayede parti etkinliğinin en aza inmesinin sağlanmasını ve adaya oy verme mantığının gelişmesini, baraj gibi gereksiz bir sisteme gerek kalmamasını istiyorum.
  • Gelecek seçimlerde partilere seçim propogandası için destek sağlanmamasını, bunun yerine istihdamın artırılmasını istiyorum. 
  • Bugüne kadar doğudaki, Kürt, Türk, Ermeni, Alevi, Sünni, Hristiyan... insanlarımızın sorunlarını görmezden gelen her yetkilinin yargılanmasını talep ediyorum.
  • Keyfi kararlar veren kurumlarda kurumların değil, yetkili mercii kimse onun yargılanmasını istiyorum.
  • Sağlık hakkının gerçek anlamda sağlanmasını, özel hastaneler ile devlet hastanelerinin verdikleri hizmetler arasındaki büyük uçurumun kalkmasını talep ediyorum.
  • Eğitim kurumlarının baştan aşağı yenilenmesini, kurumlar arası adaletsizliklerin giderilmesini talep ediyorum.
  • Bu ülkede vatandaş olduğum için yaşamayı, ayrım görmemeyi, hakkımı aradığımda çabuk sonuç almayı, geleceğimi koruyabilmeyi, silahlarla ve baskıyla susturulmamayı, özgürce konuşmayı, yeri geldiğinde direk meclise kişisel fikir beyan edebilmeyi, ve her şeyden önemlisi insan olduğum için değer görmeyi talep ediyorum.
Bunların en az birini bile yapmayacak yeni hükümete de şimdiden lanet ediyorum!

4 Haziran 2011 Cumartesi

Sigara

'del' gelir dellenirsin
yıkıp duvarlarını
gidersin


gece usulca ilerler
git gide sana yaklaşan 
ateşiyle sigaranın


özlersin kendini
aramaya çıkarsın
küller ve kibrit çöpleri arasında
gece boyu temizlemediğin
kültablasında


ve gidersin
dönmemek üzere
istemeyerek söndürdüğün
son sigaranla

1 Haziran 2011 Çarşamba

Günbaşı

Sus

Şimdi sus
Hiç konuşma
Sessizliğin sessizliğime
Sessizliğimiz bu boşluğa
Bu boşluk zamana karıştığında
Anlamlar yeşerecek
Geride bıraktığımız
Kelimeler hurdalığında